Âşık olmak, yıldırım çarpması gibi bir şey; o yüzden de mistik hayallere son derece benziyor...
Hoşlanma doyurucu bir aşka, bir bağlılığa evrilebildigi gibi, yıkıcı, ızdıraplı bir ilişkiye de dönüşebiliyor. Kimi zamansa inceldiği yerden kopuyor. İşte o zaman kafamız karışıyor.
Madem ortada sevecek bir şey yoktu, “Ben nasıl oldu da gidip bu değmez insana âşık oldum?” Kaçınılmaz yanıtımız şu: “Aşk gözümü kör etmişti.”
Görünen o ki, hem gerçek hem de mecazi anlamda vuruluyoruz. (Cupido’nun okuna hedef olup düşüyoruz.)
Roma mitolojisinde Cupido, aşk ve tutku tanrısıdır; Latince'de cupido tutku demektir. Aşk ve güzellik tanrıçası Venüs’ün oğludur. Yaramaz Cupido oradan oraya uçup, gerek tanrılara, gerekse ölümlülere rasgele ok atar. Bu oklara hedef olanlar, aniden âşık olup sonsuz bir tutkuyla yanmaya başlar. (Cupido, Yunan tannsı Eros'la özdeştir.)
Gerçekten de geniş bir aday yelpazesinden yaptığımız nihai romantik eş seçimini genellikle vurulma belirler. Bazı araştırmacılar, vurulmanın “doğası gereği tesadüfi” olduğunu öne sürer. Bu nedenle profesyonel olsun olmasın pek çok kişi, âşık olmanın evlenmeye yeter sebep olduğuna inanmaz.
Ne de olsa aşkın gözü kördür; aşk mantıksız ve geçicidir. Halbuki bir hayat arkadaşı bulmak ciddi iştir.
Fakat acaba aşkın gözü gerçekten kör müdür?
Aslında tesadüfen ya da kazara âşık olmadığımızı, aksine gerek bilinçli gerek bilinçdışı yollarla kime âşık olacağımızı dikkatle seçtiğimizi söylemek mümkün.
Ancak; "Aşk öyle bir çelişkiler silsilesidir ve öyle sonsuz rengiyle biçimi vardır ki, hakkında ne söylerseniz söyleyin, muhtemelen doğrudur.” - Finck, Romantic Love and Personal Beauty, 1891