Aşk Acısı bizi seçilmişimize bağlayan düşlemin kırılmasına bir tepkidir.
Acının asıl sebebi sevilenin varlığının kaybedilmesi, yani düşlem binasını ayakta tutan platformlardan birinin çekilmesi değil, bu binanın çökmesidir. - J. D. Nasio
Sevilen kuşkusuz bir kişidir ama öncelikle ve özellikle ortadan kaybolduğunda yıkılacak olan kendiliğimizi oluşturan düşlerdir.
"Sevdiğimiz varlığın bedenini kaybedince ne yitirmiş oluruz?" sorusuna cevabımız şu oluyor: Ötekinin yaşayan bedenini kaybetmekle, bizde barınan yaşama arzusunu o kadar da yitirmeden; bizi birbirimize bağlayan arzunun gücünü besleyen kaynaklardan birini kaybetmiş oluruz.
Acıya neden olan şey adeta onun yokluğudur. Oysa acı veren şey ötekinin yokluğu degil, bu yokluğun ben'deki etkileridir. Ötekinin ortadan kaybolmasından ızdırap duymayız. Sevilenin kaybedilmesi, ben'in dışında degil içinde gerçekleşen bir kopmadır.
Sevgilinin bedeni artık burada değilse arzumun ritmini belirleyen heyecan da yoktur.
Benim seçilen ötekim sadece karşımda duran varlık, sadece bir güç, sadece bir uyaran ya da sadece bir tatminsizlik nesnesi değil, aynı anda bunların hepsidir, sevgi bağımızın yaşam ritmi içinde yoğunlaştırılmıştır.
Halbuki o artık burada olmadığında, onun canlı arzu dolu varlığının ışıması ortadan kalktığında ve arzum onun harekete geçirmeyi çok iyi bildiği uyarılmalardan mahrum kaldığını gördüğünde ben özellikle arzumun çatısını, yani ölçüsünü ve ritmini kaybederim.
Seçilenin varlığını kaybedersek, düşlem yıkılır ve özne arzunun, dayanacak bir düşlemi olmayan, yönünü yitirmiş ve ekseni olmayan bir arzunun en son gerilimine teslim olur.
Acı; özne ile onun altüst olmuş arzusu arasındaki ani ve sert karşılaşmadır.
Acı, sevdiğimiz bir varlığı kaybedince tecrübe ettiğimiz bir karmaşıklıktır; en uç iç gerilim bizi kaplar; kendi içimizde delice bir arzuyla, kaybın tetiklediği bir çılgınlıkla karşı karşıya kalırız. Acı bir yara duyumuysa aşk Acısının da bir ruh yarası olduğunu söyleyebiliriz.